daily news geo
bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

sosyal deney

Sosyal öğrenme; Bandura'nın sistemi davranışçı olmasının yanı sıra bilişsel özellikler de taşıyordu. Sosyal öğrenme kuramı, bilişsel öğrenme kuramı ile analitik davranışçı kuram birleştirilerek ortaya konulan bir çeşit orta yol kuramıdır.

Bu kuram hem davranışçı hem de bilişsel öğrenme kuramından farklı bir yapıya sahip olmakla birlikte her iki kuramın özelliğini de taşımaktadır. Bandura’ya göre öğrenmelerin temelinde mutlaka her davranışı organizmanın yapması ve elde ettiği sonuçlara bağlı olarak davranışı şekillendirmesi söz konusu değildir. Birçok öğrenmenin temelinde gözlem ve başkalarının yaptığı davranışlar yoluyla öğrenme vardır.

Sosyal öğrenmede aslolan bireyin başkalarını gözlemleyerek öğrenmesidir. Öğrenmenin etkililiği, öğrenenin modelden gözlemlediği davranışı taklit edebilme kabiliyetidir.
Bandura Sosyal Öğrenmeyi gözlem yoluyla öğrenme olarak da isimlendirmektedir. Ancak taklit yoluyla öğrenme ile gözlem yoluyla öğrenmenin birbirinin yerine kullanılamayacağını da vurgulamaktadır.

Model almada birey gözlediği kişinin başarıya ulaştığı ve hoşa giden sonuca ulaşılan davranışlarını alırken, taklit söz konusuyken iyi ya da kötü ayrımı yapılmaksızın gözlenilen kişinin tüm davranışlarının aynen alınması söz konusudur. Model alma söz konusu olduğunda bir sınıf ortamında yanındaki arkadaşıyla konuşup öğretmeni tarafından azarlanan arkadaşını gören öğrenci bu davranışı yapmama eğiliminde olacaktır. Azarlanan öğrenci başka bir derste öğretmenin sorduğu soruları cevaplayarak öğretmeninden övgü almış ise bu davranışlar ise davranışları gözleyen öğrenci tarafından yapılacaktır.

Sosyal Öğrenme Kuramındaki Temel Kavramlar
Sosyal öğrenme kuramında öğrenme ortamında olan kişi yani öğrenen gözlemci, öğrenilecek olan ise model olarak isimlendirilebilir. Gözlemci başkalarının davranışlarını gözleyip bu davranışları tekrar etme ya da yapmama eğiliminde olacağından da etkinliği doğrudan kendisi yapmayıp dolaylı yoldan etkilenecektir. Bu nedenle Sosyal öğrenme kuramında öğrenmeyi sağlayan dolaylı yaşantılar bulunmaktadır.

Bunlar;
* Dolaylı Pekiştirme
* Dolaylı Ceza
* Dolaylı Güdülenme
* Dolaylı Duygusallık


Dolaylı Pekiştirme: Model yapmış olduğu davranışlar sonucunda ödüllendirilmiş ise, gözlemcinin (öğrenen) o davranışı tekrar etme olasılığı artacaktır. Dolaylı pekiştirmede pekiştireç öğrenene değil davranışı yapana yani modele verilmektedir.

Dolaylı Pekiştirme: Modelin yapmış olduğu davranış sonunda bir ceza ile karşı karşıya kalır ise, davranışı gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır ya da ortadan kalkar. Dolaylı pekiştireçte olduğu gibi ceza öğrenene değil davranışı yapana yani modele verilmektedir.

Dolaylı Güdülenme:
Gözlenen davranış sonucunda model hoşa giden bir sonuçla karşılaşır ise, gözleyen kişi bu davranışı yapmaya istek duyar. Modelin başarısı gözleyenin o davranışı yapması için onu tetikler ve harekete geçirir.

Dolaylı Duygusallık: Gözleyen davranışı yapıp herhangi bir zarar görmese de modelin davranışları nedeniyle korku ve kaygı hissedebiliriz. Model alınan kişi bizim sevdiğimiz ve bize yakın bir insansa onun korktuklarından korkma, onun sevdiklerini sevme eğiliminde oluruz.

Modelin Nitelikleri ve Model Alma
Sosyal öğrenme kuramında model alınanın temel nitelikleri model alma davranışına yön veren önemli bir kriterdir.
* Yaş: Model alınan kişinin yaşı gözleyene ne kadar yakınsa model alma davranışı o kadar artacaktır.
* Cinsiyet: Gözlemci kendi cinsinden kişilerin davranışlarını daha çok model alır. Özellikle çocukluğun ilk yıllarında bireylerin cinsiyet kavramını öğrenmeleri için önlerinde kendi cinslerinden bir modelin olması gereklidir.
* Karakter: İçinde bulunduğu grup içerisinde büyük bir güce sahip, karar verme ve uygulama açısından baskın karakterlerin davranışlarının model alınması daha yüksektir. .
* Benzerlik: Gözleyen kendisine benzeyen ortak noktaya sahip olduğunu düşündüğü kişilerin davranışlarını daha çok model alır. Özellikle yakın arkadaş gruplarında bireylerin birbirinden nasıl etkilendiği ve giyim, konuşma, yürüyüş vb. gibi davranışların birbirine ne kadar çok benzediğine dikkat edin.
* Statü: Model almayı etkileyen bir diğer özellikte modelin sahip olduğu statüdür. Eğer model toplumda yüksek bir statüye sahipse, bu modelin davranışlarının model alınması daha yüksek bir ihtimaldir. .

Öz Yeterlik ve Model Alma

Bandura’ya göre sosyal öğrenme kuramında model alma ya da taklidi etkileyen en önemli faktörlerden biri gözleyenin kendi yeterlikleri konusunda duyduğu inançtır. Bireyin karşılaştığı sorunlara nasıl çözümler getirebileceğine ilişkin kendi hakkında duyduğu inanç öz yeterlik olarak adlandırılmaktadır.
Öz yeterlik algısı yüksek olan bireylerin karşılaştığı problemleri çözebileceğine karşı duyduğu inanç taklit ya da model alma davranışlarını azaltacak, birey yeni yaşantılar geçirmeye, çevreyi kontrol etmeye daha çok istek duyacaklardır. Öz yeterlik algısı düşük olan bireylerde farklı etkinliklerde bulunma ya da yeni şeyler deneme isteği daha az olacağı, karşılaştığı problemleri çözebileceğine duyduğu düşük inanç başkalarının davranışlarını taklit etme ya da model almayı artıracaktır.

Gözlem Yoluyla Öğrenme Süreci
* Dikkat
* Hatırlama (Zihinde Tutma)
* Davranışa Dönüştürme
* Güdüleme

Dikkat: Sosyal öğrenme kuramında ilk adım dikkattir. Gözleyenin, modelin davranışlarını izlemesi ve algılaması gerekmektedir. Modelin davranışlarındaki, basitlik, açıklık, ilgi çekicilik ve işlevsel olması dikkat sürecini etkilerken, gözlemcinin tercihleri, hazırbulunuşluğu, duygusal durumu ve algılama kapasitesi bu süreci etkilemektedir.

Hatırlama (Zihinde Tutma): Dikkat edilen davranışın gözleyen tarafından zihinde tutulması gerekmektedir. Gözleyen modelin davranışlarını sembolleştirerek kodlamakta ve belekte saklamaktadır. Kodlama sürecinde sözel semboller, görsel semboller ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Hatırlama sürecinde gözleyenin modelin davranışlarını zihinsel olarak tekrar etmesi gerekmektedir.

Davranışa Dönüştürme:
Üçüncü aşama, gözleyenin bellekte kodladığı davranışları yerine getirmesidir. Zihinde saklanan ve tekrar edilen davranışlar gözleyen tarafından psiko-motor (bedensel) olarak yerine getirilir. Davranışa dönüştürme aşamasındaki en önemli özellik gözleyenin fiziksel kapasitesidir. Gözleyen davranışı yerine getirdiğinde, yerine getirdiği davranış ile gözlediği davranış arasında bir fark görür ise düzeltme işlemine girişecektir.

Güdülenme:
Sosyal öğrenme kuramında model alınan yaptığı davranışlar sonucunda çevreden olumlu dönütler alır ise bu davranışların yapılma sıklığı artacaktır. Sosyal öğrenme kuramı davranışçı yaklaşımlardaki güdülenme anlayışına karşı çıkarak bireyin yaptığı bir davranış sonucunda karşılaştığı duruma göre etkinliği yapma yada yapmama eğiliminde olmadığını ifade etmektedir. Kurama göre gözleyeni güdüleyen modelin yaptığı davranış sonucunda elde ettiği kazanımlardır.

Çaba ve gayret, başarı ve başarının anahtarı olarak kabul edilmektedir. 

Fakat bireyler, saf yeteneğe veya doğal beceriye göre başarı belirlemede çabanın ne kadar önemli olduğuna dair farklı inançlara sahiptirler. Son yıllardaki araştırmalar, bir zihniyet büyümesinin, yani istihbarat ve becerinin geliştirilebilirliğini vurgulayan, yetenekten ziyade sıkı çalışma ve çabaya odaklanan ve başarısızlıkları ve aksilikleri potansiyel öğrenme fırsatları olarak gören bir dizi inançla- rın, daha sonraki akademik ve hatta yaşam başarısı için ne kadar önemli olduğunu tespit ettiler.

Dahası, öğrencileri çaba göstermeye ve başarısızlıkları öğrenme fırsatları olarak görerek öğretmek, bireysel başarıları ve sonuçları artırmak için müdahaleler için umut verici bir mana oluşturur. 

Fakat böyle inançlar veya zihniyetler, kalıtsal kişilik özelliklerine benzer bir şey midir yoksa yetişkinler, çok küçük bir yaştan itibaren çocuklarda teşvik edilmesinde önemli bir rol oynayabilir mi? 

Leonard ve ark ( bilim insanları ), bebeklerin zor bir işin değerini öğrenebildiklerini göstermek için yetişkin bir hedefe ulaşmanın çok uğraştırdığını gözlemleyerek, kendi zorlu görevleriyle yüzleştikleri zaman daha fazla uğraşmalarını ve azim sahibi olduklarını ortaya koyuyor.

Herkesin bir hikayesi vardır ve herkes, birbirinin hikayesine bir yerlerden dahil olabilir. Ancak bu hikayelerdeki birliktelikler, bilimsel verilere dayanan bu 13 nedenle zarar görebilirler.

Bir insanla iyi vakit geçireceğinizi anlamak, onu gördüğünüz ilk saniyeler içerisinde anlayacağınız bir durum. Birçok ilişkimiz, kişileri gördüğümüz o ilk anlara bağlı gelişiyor. Sonrasında ise her şey bir bir önem kazanıyor.

Soyadınızdan ten kokunuza, diksiyonunuzdan jest ve mimiklerinize kadar her şey karşınızdaki insanla olan ilişkinizde bir role sahip. Elbette bazı şeyler değiştirilemez ama bilim, insanların birbirlerinden nefret etmelerine neden olan duygusal değişimleri de ele alıyor. Yapılan araştırmalar sonucunda insanların birinden nefret etme nedenleri bir araya getirildiğinde 13 tane birbirinden ilginç şey listeleniyor:

1. Facebook'ta çok fazla fotoğraf paylaşmak:


Balayı, kuzenin mezuniyeti, düğün dernek ve bitmeyen enişte ziyaretleri… Son yıllarda bir şeyi yaparken deneyimlemek için değil, diğer insanlarla paylaşmak için yapıyormuşuz gibi.

2013'te yapılan bir araştırma, Facebook'ta çok fazla fotoğraf göndermenin, gerçek hayattaki ilişkilerinize zarar verebileceğini öne sürdü. Paylaşım yaparken diğer insanların nasıl karşılayacağını iyi düşünmek gerekiyor. Bunu gören insanların çoğu “Bakın ben mutluyum ehe :)” pozlarının gözlerine sokulmasını istemiyor. Bizden söylemesi.

2. Facebook arkadaşlarınızın çok veya az olması:


“Arkadaşım ne Facebookmuş!” dediğinizi duyar gibiyim ama arkadaşım kelimesini kullandığınızın altını çiziyorum. 2008 yılında yapılan bir araştırmada Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, üniversite öğrencilerinin kurgusal olarak hazırlanmış Facebook profillerine bakmalarını istedi. Ardından bu profillerin öğrenciler tarafından hangi kriterlere göre beğenildiği ortaya çıkartıldı: Arkadaş sayıları.

Bu araştırmada ideal arkadaş sayısının 300 olarak belirlendiğinin ve sonraki yıllarda yapılan bir araştırmada bu rakamın 338’e çıktığının altını çizelim. Ne azı ne fazlası anlayacağınız…

3. Tanışır tanışmaz kişisel meselelerden bahsetmek, özelini paylaşmak:


Buna başka bir dille “Kendini ifşa etmek” ya da “patavatsızlık” diyebiliriz. Psikologlar, çok samimi bir konuyu yeni tanıştığınız bir kişiye anlatmanın güvensiz bir hava yaratacağından bahsediyorlar. Bunlara hobileriniz, en sevdiğiniz çocukluk anılarınız da dahil.

4. Birisi sizin hakkında konuşmadan ona kendiniz hakkında soru sormak:


Bu madde de kendini ifşa etmeye benzer bir özelliği ele alıyor. Bilim insanlarına göre bu ifşa süreci bireylerin arasında karşılıklı olarak gelişmeli. Aksi takdirde sizi takmayan kişilere kendinizle ilgili sorular sorarsanız, ilişkinizi yokuşa sürüyorsunuz demektir. Araştırmacılar sürecin karşılıklı olarak ilerlemesi için tek bir şeyin varlığına işaret ediyorlar: Sevgi.

5. Yakın plandan çekilmiş profil fotoğrafı yayınlamak:


California Teknoloji Enstitüsü’nde yapılan bir araştırmaya göre, maksimum 45 santimetreden çekilen fotoğrafların, minimum 135 santimetreden çekilenlere göre daha az çekici olduğu anlaşıldı. Bu durum özellikle iş dünyasının fink attığı LinkedIn gibi platformlarda altın değerinde. Aman dikkat.

6. Duyguları gizlemek:


Araştırmalar, gerçek duygularınızın etkisi altında olan davranışlarınızı sergilemenin daha doğru olduğunu söylüyorlar.

İnsanlar ayrım gözetmeden yakın ilişkiler kuramazlar. Yatırımlarına en güzel karşılığı verecek insanları ararlar ve duyguların gizlendiği anlar bu ilişkilere belirsizlik ve ilgisizlik olarak kodlanırlar. Sonuç hüsran.

7. Çok güzel davranmak:


Bir önceki maddeye dayanarak, “Duygularım bunu gerektiriyor, bir kişiye güzel davranmak ihtiyacını hissediyorsam davranırım” diyebilirsiniz. Bu konuda 2010 yılında yapılan bir araştırma, “Fedakar olmanın iticiliğini” ortaya çıkartmış. Hem arkadaş gruplarında hem de özel ilişkilerde aynı durum geçerli.

Ne kadar fedakar olursanız, karşınızdaki birey bu durumdan o kadar çok rahatsız oluyor. Dozunu iyi tutturmakta fayda var.

8. Mütevazi bir şekilde övünmek, kişisel güzelleme yapmak:


Bazı insanlar, arkadaşlarını ve potansiyel işverenlerini etkilemek için özeleştiri yoluyla gizlice övünürler. Harvard Business School'da yapılan yakın tarihli bir araştırma, bu durumun neden olacağı vahim sonuçlar konusunda uyarı niteliği taşıyor. Özellikle bir iş görüşmesi sırasında karşınızdaki yetkililere şeffaf davranmanın önemli olduğu belirtiliyor.

9. Gittikçe gerginleşmek, stresli olmak:


Araştırmalar, sinir harbi esnasında ter kokunuzun değiştiğini gösteriyor. Yani bu durumun yalnızca psikolojik değil kimyasal bir etkisi de mevcut. Stres kaynaklı terleme, yakın çevrenize biyolojik olarak uyarılar veriyor. Aynı zamanda olurda siz stresinizi saklasanız bile biri varsa garipsemeyin, uyarıyı çoktan almış demektir.

10. Gülümsememek:


Özellikle gergin durumlarda gülümsemek çoğu kişi için zordur. Bu fiziksel durumun etkinliğini araştıran yüzlerce araştırma gülümseyerek kurulan ilişkilerin daha samimi olduğunu doğrular nitelikte. Aynı zamanda gülümseyerek tanıştığınız bir kişinin sizi unutma ihtimali de azalıyor.

11. Karşınızdakini sevdiğiniz halde, onu sevmiyormuş gibi davranmak:


Birinin bizi sevdiğini düşündüğümüzde, biz de onu sevmeye eğilimli oluruz. Aynı şey bir grup içinde sevilen bireyin o gruba sevgi beslemeye başlamasıyla da açıklanabilir. Araştırmalara göre sevgi tek taraflı başlasa dahi karşılık bulmadığı sürece devam eden bir süreç değildir.

Sevgiyi gizlemek ise karşınızdaki insanın yukarıdaki birkaç maddeyi aynı anda yaşamasını sağlıyor: Duygularınızı gizlediğiniz için samimiyetsiz olduğunu düşünüyor ve güvensizlik hissi artıyor. Hissettiğiniz sevgiyi belli etmezseniz, potansiyel olarak onu bitirirsiniz.

12. Zor okunnan bir isme sahip olmak:


Listenin en saçma sapan maddesi olabilir ve gerçekten hiç adil bir durum değil. Ancak bilim sadece güzel şeyleri kanıtlamakla yükümlü değildir.

Melbourne Üniversitesi, Leuven Üniversitesi ve New York Üniversitesi'ndeki araştırmacılar tarafından yapılan 2012 tarihli bir çalışmada katılımcılara sahte bir gazete haberi okutuluyor. Haber, yerel seçimlere adaylığını koyan bir adamla ilgili ve o kişinin adı sürekli değişiyor. Lazaridis veya Paradowska gibi kolay okunabilen isimlerin yanı sıra Vougiouklakis ve Leszczynska gibi ne idüğü belirsiz isimler aynı haberde kullanılıyor. Sonuç tahmin edebileceğiniz gibi, basit isimli kişilerin daha iyi bir aday olacağı savını destekliyor.

13. Sık sık ünlülerden bahsetmek:


Konuştuğunuz insanların ilgilerini kazanmak ya da kaybetmemek için ünlülerden bahis açmak mantıklı gelebilir, ancak bilime göre öyle değil dostlar.
Zürih Üniversitesi'ndeki araştırmacılar “name-dropping” denilen bu olayın (bizde de zenginin parası ve züğürdün çenesi derler) güvensizlik kaynağı olduğunu söylediler. Hatta ünlü birilerinin yakını olduğunuzdan bahsetme durumları da bu gruba giriyor (Buna da bizde biraz ufak atta civcivler yesin derler).



Kaynak: http://www.webtekno.com/ içeriği ile karma düzenlenmiştir.insanın ve doğanın ve evrenin harikalarını yakalayan Bilim Go Science okumaya devam ediniz.


Doğa 1'de yayınlanan bir araştırmaya göre, erkekler ve kadınlar yaşlandıkça çocuklarına artan sayıda yeni mutasyon gönderiyorlar .
Bulgu, yaklaşık 5.000 kişiden oluşan genomların bir analizine dayanmaktadır. Bu "de novo" mutasyonların artması, neden büyük ebeveynlerin otistik gibi bir duruma sahip bir çocuğa sahip olma olasılıklarını açıklayabilir.

Araştırmacılar, erkekler de novo mutasyonları kadınlardan dört kat daha hızlı bir şekilde biriktiriyor. Bununla birlikte, genomun yaklaşık yüzde 10'unda mutasyonlar, başka yerde olduğu gibi iki kat daha hızlı birikir ve hem kadınlarda hem de erkeklerde eşit oranlarda görülür.
DeCODE Genetics'in baş yönetmeni Kári Stefánsson "katkının büyük kısmı baba özellikle de babası daha yaşlı bir yaşta olduğunda babadan geliyor" diyor . "Ancak mutasyon oranı genomda eşit değildir, bu nedenle çok fazla genelleme yapmadığımızdan emin olmalıyız."

Yeni çalışma, İzlanda'nın Reykjavik kentinde yerleşik bir şirket olan DeCODE Genetics tarafından yapılan daha önceki çalışmalar üzerine kurulmuştur. 2012'de araştırmacılar, insanların mutasyon ile çocuklarına geçirme oranının erkeklerde yaşla birlikte keskin bir şekilde arttığını, ancak kadınlarda aynı seviyede olduğunu bildirdiler . Bu bulgular, yalnızca 78 birey ve ebeveynden gelen tüm genom dizilerine dayanıyordu.
Bulgular, yaşlı ebeveynler için doğan çocuklar arasında artmış otizm riski için olası bir açıklama getiriyor. Ancak araştırmaya katılmayan Baltimore'daki Johns Hopkins Üniversitesi'ndeki psikiyatri, nöroloji ve sinirbilimi profesörü Daniel Weinberger , artan mutasyon oranının ne kadar risk altında olduğunu açıklığa kavuşturmadığını söylüyor . Weinberger, "Bunun cevabını bilmiyoruz" diyor. 

MONTAJ MUTASYONLARI:

Stefannsson ve ekibi, 1,548 izlandalı, ebeveyninin ve 225 olguda en az bir çocuğun tüm genom dizilerini analiz etti; bu durumlarda üç kuşak genom sağladı. Araştırmacılar, bu kuşaklar arası genomlarda 108.778 de novo mutasyon tespit ettiler ve bunların 42.961'inin orijinini belirleyebildiler.

Annelerin her yıl ortalama 0,37 de novo mutasyon kazandıklarını keşfettiler; babalar aksine, ortalama 1,51 de novo mutasyon kazanırlar.

Anne de novo mutasyonları özellikle genomun yaklaşık yüzde 10'unu oluşturan sıcak noktalarda yoğunlaşmaktadır. Bu bölgelerde mutasyon oranı anne ve babalar arasında eşittir. Araştırmacılar, önceki çalışmalarına dayanarak, anne mutasyonlarının DNA kopmalarının onarımı hataları gibi göründüğünü söylüyor.

Benzer mutasyonel sıcak noktalar şempanze genomunda ve daha az oranda goril genomunda bulunur, ancak orangutan genomunda yoktur. Bu üç primat, evrim ağacında insanlardan gittikçe uzaklaşıyor ve insan genomuna değişkenlik getirmek için evrimsel olarak korunmuş bir sistemi işaret ediyor.

Stefannsson, "Genomun bu kısmındaki de novo mutasyon oranı, annelerin yaptığı bu büyük katkı nedeniyle, genomun geri kalanında neredeyse iki kat daha fazladır," diyor Stefannsson.

Sonuçlar , çalışmaya katılmayan San Francisco Kaliforniya Üniversitesi'nden psikiyatri asistanı Stephan Sanders'e göre , anneden ve babadan mutasyonların birikiminin farklı mekanizmalarla gerçekleştiğini öne sürüyor .

Sanders, önceki araştırmalar, mutasyonların özellikle hızlı bir şekilde toplandığı genomdaki sıcak noktaları tespit ettiğini söylüyor. Ancak hiç kimse klinik bir etkisinin olup olmadığını veya nasıl olduklarını göstermez. Stefannsson, ekibinin henüz sıcak noktaların işlevini tanımlayamadığını söyledi.

RISK DEĞERLENDİRMESİ:

Yeni verilere dayanarak, 45 yaşındaki bir anne ve baba, otistik bir çocuğa sahip olma olasılığı yüzde 5 ila 10 arasında 20 yaşındaki anne ve baba olandan daha yüksek. Ancak, büyük ebeveynler için doğan çocuklar arasında mutlak otistik risk şu şekildedir: 20'li yaşlarında ebeveynler için doğan çocuklar için kabaca yüzde 1,5, 40'lı yaşlarında ebeveyn olanlar için yüzde 1,58'dir.
Sanders "Büyük resimde bu çok küçük bir etki" dedi.
ı açıklama - özellikle babalardan - bilinmeyen sebeplerden ötürü, hayatta daha sonra çocuk sahibi olan erkeklerin, çocuklarını otistik duruma yatkınlık haline getireSanders, mutasyonların çoğunun, otizm riskini etkileyen bir geni etkilemediği, çünkü eğer bir geni hiç basmadığı takdirde, çünkü Sanders diyor. "James Bond bir makineli tüfekin önünde duruyor gibi. Uçan bir sürü mermi varken, çok azı aslında hedefi vuruyor. "


Uzmanlar, ebeveynlik çağının otizm riskine nasıl katkıda bulunduğu konusundaki olasn yaygın değişkenler taşıdıklarına dikkat çekiyor uzmanlar. Weinberger, yaşlı ebeveynlerden doğan çocuklarda otizm sıklığının DNA diziliminde değil ebeveynlerin DNA'daki kimyasal etiketlerdeki değişikliklerle ilişkili olmasının da olası olduğunu belirtti. "Tahminim, yaş ilişkilerinin çoğunun de novo mutasyonlar tarafından açıklanması değil."

Stefannsson ve ekibi, kardeşler tarafından paylaşılan de novo mutasyonları analiz ediyor. Sonuçlar, araştırmacıların, de novo mutasyonların neden olduğu bir çocuğun kardeşinin mutasyona devam etme ihtimalini belirlemesine yardımcı olabilir.


Daha fazla oku;


insanın ve doğanın ve evrenin harikalarını yakalayan Bilim Go Science okumaya devam ediniz.


Oyunlaştırma (Gamification) nedir?
Oyunlaştırma herşeyden önce "oyun" değildir. Ancak oyunlarda kullanılan ödüllendirme sistemleri ve rekabet unsurlarını, dijital oyun tasarım tekniklerini de kullanarak iş dünyası başta olmak üzere oyun dışı unsurlara dahil edip, onları etkileşimli ve cazip hale getirmektir.

Oyunlaştırma dünya genelinde henüz yeni bir kavram ve tabi ki ülkemiz için daha da yeni. Küçük bir Google Trends araştırması yaptığımızda kavramın 2010 sonlarında ortaya çıktığını ve düzenli olarak artan bir ilgi olduğunu görüyoruz. Google Trends'in tahminine göreyse bu artış yine aynı şekilde devam edecek.

Neden Oyunlaştırma?

Geleneksel motivasyon unsurlarının günümüz dünyasında geçerliliğinin kalmadığı bir süredir yayınlanan iş dünyası ve kişisel gelişim kitaplarıyla vurgulandığı gibi, yapılan bilimsel araştırmalarla da kanıtlanıyor. Herhangi bir unsuru oyunlaştırmak, ona karşı olan algıyı değiştirerek içsel bir tetikleme yaratıyor ve bu da onu daha cazip hale getiriyor.
Daniel H. Pink'in Drive: Nasıl Motive Oluruz? Nasıl Motive Ederiz? (2009) kitabında yer alan ifade, oyunların içsel motivasyonumuzu nasıl tetiklediğini çok iyi özetliyor:
"İş, birinin yapmaya mecbur olduğudur. Oyun ise birinin yapmaya mecbur olmadığıdır."
Buradan yola çıkarak, dünya çapında 93 milyon USD'ye ulaşan geliriyle Hollywood'u bile geride bırakan oyun endüstrisinin başarısının kaynağını anlıyoruz. İnsanlar oyunları istedikleri için oynuyorlar. Oyunlar insanları eğlendiriyor ve onlara etkileşimli olarak eşsiz bir deneyim sunuyor. Essential Facts About The Computer and Video Game Industry 2013 raporuna (PDF) göre Amerikalıların %58'i oyun oynuyor. Yine Amerikan oyun endüstrisinden Jane McGonigal'ın belirttiğine göre Amerikalılar haftanın en az 40 saatini oyun oynamaya harcıyor. Bu süre, hayatımızı kazanmak için işyerlerimizde geçirdiğimiz süreye denk. Ve insanlar bunu isteyerek yapıyor.
Oyunlaştırma, giderek büyüyen oyun endüstrisi ile oyunların gücünün artık daha net olarak ortaya çıkması ve insan motivasyonu üzerindeki etkisinin farkedilmesiyle adı konmaya başlamış bir kavram. Bu kavram ortaya çıkmadan önce de bazı farklı örneklerle bu teknik aslında kullanıyordu. Ticari anlamda örnek vermek gerekirsegittigidiyor.com ve benzeri e-ticaret sitelerinde kullanılan kullanıcı profili puan sistemi bir oyunlaştırma örneğidir aslında ve bu kavram ortaya çıkmadan çok önceleri kullanılan bir yöntemdi.


Yukarıdaki örnekte göreceğiniz üzere kullanıcının aldığı olumlu yorumlar sonucu kazandığı puanlar ve güvenilirlik oranı, onun profil isminin yanında bir ilerleme çubuğu (progress bar) ile gösteriliyor. Oyunlarda gördüğümüz seviye ve rütbe sistemini kullanarak, kullanıcıları daha fazla "güvenilirlik puanı" kazanmaya iten, zorunluluk taşımayan ancak oyun unsurları içerdiği için içsel teşvikle daha fazla kullanıma ve etkileşime yönelten bir teknik kullanılmış. Basit ama etkili.
Genellikle fast-food restoranları ve perakende marketlerde yapılan "Ayın Elemanı" uygulaması da oyunlaştırmanın iş dünyasındaki kullanımına örnek olarak gösterilebilir. Yine bu uygulamanın da oyunlaştırma kavramı henüz ortaya çıkmamışken kullanılan eski bir teknik olduğunu hatırlatalım. Yine bu örnekte çalışanlar herhangi bir zorunluluk olmadan her ay en iyi performansı göstererek listede adlarının ve fotoğraflarının yer alması için bir rekabete dahil oluyorlar. Bu da firmaya daha yüksek verimlilik olarak geri dönüyor.

Oyunlaştırma nasıl uygulanıyor?

Oyunlarda kullanılan seviye, rütbe, ödül gibi motive edici ve rekabete yöneltici unsurlar; oyunla ilgisi olmayan internet siteleri, sosyal medya, yazılım ve yakın bir gelecekte örneklerini sıkça görmeyi beklediğimiz iş dünyası alanlarında uygulanıyor.
E-Ticaret sitelerinde yorum ve tavsiye yazılarına verilen puanlar, bankaların yeterli hediye puan toplamanız halinde kartlarınızı bir üst seviyeye çıkarması, Foursquare gibi uygulamaların siz yer bildirimi yaptıkça rozet vermesi gibi, standart deneyimin içine ödül ve seviye yükseltmeleri ekleyerek yapılabiliyor.
Oyunlaştırma uygulamalarında tıpkı oyunlardaki gibi ilerleme çubukları, puan tabloları, seviye göstergeleri ve rozetler gibi dijital görsel oyun teknikleri kullanılıyor.

Oyunlaştırma Örnekleri

Oyunlaştırmaya verilebilecek en iyi örneklerden birisi olarak Foursquare uygulamasının rozet sistemi gösterilebilir. Yaptığınız yer bildirimleri sonrasında kazandığınız rozetler size hem ödül veriyor, hem de sıklık deceresine göre rütbe sunuyor. Böylece siz de farklı yerlerde yer bildirimi yaparak farklı rozetleri toplamaya ve daha sık yer bildirimi yaparak da o rozetteki rütbenizi artırmaya çalışıyorsunuz. Bu sistem şu ana kadar gayet başarılı bir şekilde uygulanıyor. Markalar da Foursquare'le anlaşarak kendi rozetlerini üretip sisteme dahil oluyorlar.

Oyunlaştırma sadece dijital dünyada kullanılmıyor. Fiziki dünyada da kullanılan örnekleri mevcut. Daha önce bahsettiğim "Ayın Elemanı" uygulaması bunun en eski örneklerinden biri.
Sitede daha önce yayınladığımız 30 Squat yap bileti kap! haberindeki uygulama da buna örnek gösterilebilir. Moskova Metrosu'ndaki kaçak geçişleri önleyerek, sporu ve sağlıklı yaşamı da teşvik etmek amacıyla hizmete koyulan uygulamayla, bir otomatın önünde 30 squat yaparak bedava metro bileti kazanmanız, oyunlaştırmanın kullanıldığı en güzel örneklerden birisi olarak gösterilebilir.

Oyunlaştırmanın Geleceği;

Henüz yeni bir kavram olsa da iş dünyasındaki potansiyeli sebebiyle özellikle teknoloji ağırlıklı ülkelerde şimdiden oldukça ciddiye alınıyor. Pennsylvania Üniversitesi'nden asistan profesör (doçent dr.) Kevin Werbachoyunlaştırma üzerine online eğitim veriyor. Türkçe altyazılı olarak da takip edebileceğiz 10 haftalık eğitimin ardından dileyenler sertifika da alabiliyor. Ülkemizde de oyunlaştırmanın potansiyelini şimdiden gören firmalar mevcut. İşteoyun adıyla hizmet veren ilk oyunlaştırma girişimi, hazırladığı interaktif ve alışılmadık web sitesiyle bu konuda başarılı olabileceğinin sinyallerini daha ilk anda veriyor. Oyunlaştırma kavramı yaygınlaştıkça ve potansiyeli firmalar tarafından keşfedildikçe farklı girişimleri de görmek mümkün olacaktır.

Oyunlaştırmanın geleceğine dair araştırma şirketi Gartner'ın bu konudaki öngörüsüne göre içinde bulunduğumuz 2014 yılında oyunlaştırma uygulamalarının %80'i başarısız olacak. Yapılan analize göre oyunlaştırma kavramanı ve kitlesini doğru analiz edemeyen firmaların ağırlıklı olarak başarısız olması bekleniyor.

Oyunlaştırmanın başarıyla uygulanabileceği örnekler, yakın gelecekte firmalara oldukça kârlı geri dönüşler sağlayabilecek gibi görünüyor. Ancak Gartner'ın da analizinde belirtitği gibi bu kavramın doğru anlaşılıp, doğru kurguların yapılması önemli.



Uluslar arası bir bilim adamı ekibi hem piezoelektrik, hem de ferromanyetik davranış gösterebilen bir malzeme meydana getirdi. Keşif, yeni polarizlenebilir ve manyetik bileşiklerin hazırlanabilme olasılığını sunduğu gibi elektronik bilgiyi saklamak için daha iyi cihazlar da yapmamıza olanak tanıyacak.
Yeni veri saklama teknikleri, giderek artan  dijital bilgi kullanımını karşılama talebi ile karşı karşıya. Şu andaki yöntemler bilgisayardaki bilgi bitlerini elektrikle okuyup yazmaya dayanıyor ve yüksek bir elektrik akımı gerektiriyor. Bu işlem ısı üretiyor, bu yüzden bir sürücüye kaydedilebilecek verinin miktarı, bu cihazın ne kadar etkin soğutulduğu ile ilgili.
Olası bir çözüm, bilgi bitlerini elektronik olarak okumak, ancak manyetik olarak yazmak ve böylece yüksek elektriksel akımlara ve soğutma aparatlarına ihtiyaç duymamak şeklinde özetlenebilir. Bu yöntem, manyetik alanı değiştirince elektriksel polarizasyonu kontrol edilebilecek bir malzemeye ihtiyaç duyuyor, ancak şu ana kadar böyle bir malzeme keşfedilmedi.
Çok demirli malzemeler olarak bilinen, aynı anda elektriksel polarizasyon ve manyetikleşme gösterebilen malzemeleri bulmak hayati bir adımı oluşturuyor. Çok demirli malzemelerin hazırlanması kolay değil, çünkü her bir özelliğe vücut veren elektronik yapı gereksinimleri ile hazırlayan kişilerin sağlaması gereken, malzemenin toplam kristal yapısının katı simetri koşullarını sağlaması arasında bir mücadele söz konusu.
Elektriksel polarizasyon, yansıma merkezi olan malzemelerde mümkün değil, bu sebeple malzemenin yansıma simetrisini kıracak önlemleri almak elektriksel polarizasyonun oluşması için hayati önem taşıyor. Pek çok malzemenin kristal yapısının çok yaygın bir özelliği olduğu için, bu durum çok demirli malzemelerin davranışını gösterebilecek potansiyel bileşiklerin sayısını kısıtlıyor ve manyetik veri yazımı olasılığına bir engel oluşturuyor.
Ancak, Matthew Rosseinsky (Liverpool Üniversitesi) ve arkadaşları tarafından tarif edilen yeni yaklaşıma göre bu sorun bütün malzemenin yansıma simetrisini kırmak üzere iki merkezi simetrik perovksit malzemenin nasıl birleştirileceğini gösteriyor. Birbirinin peşisıra gelen itriyum demir oksit (YFeO3) ve lantan demir oksit (LaFeO3) tabakalarını bir laser ile biriktirmek daha büyük bir hetero-yapının oluşmasına neden oluyor ve bu yapıda birbirinin ardından gelen Y3+ ve La3+ katyonları FeO6 düzgün sekizyüzlüsünün bükülmesi ile birlikte yansıma simetri merkezini ortadan kaldırıyor.
Oluşan malzeme istenen piezoelektrik ve ferromanyetik özelliklere sahip ve yeni bir polarizlenebilir ve manyetik özelliklere sahip bileşik sınıfı oluşturma potansiyeli var. Rosseinsky, şöyle diyor: “Tabakalı birikme itriyum ve lantan katyonlarının dağılımını kontrol etmek için önemli”. “Geleneksel katı hal kimya tepkimesi rasgele bir dağılım oluşturur bu da istenen özellikleri göstermez” diyor.
Paolo Radaelli, Oxford Üniversitesi’nde geçiş metal oksitlerinin elektronik özelliklerini inceleyen bir bilim adamı ve Rosseinsky’nin görüşlerine katılıyor: “Bu çok önemli bir sonuç. Yansıma merkezini ortadan kaldıracak şekilde iki veya daha fazla fazı üst üste biriktirerek malzeme oluşturmak oda sıcaklığında, sert ve çok demirli malzeme davranışını oluşturmak için son derece ümit verici bir yol”.
Araştırma ekibi bu tekniği diğer perovksit malzemelerine uyarlamak üzerine çalışmalarına devam ediyor.
  

5.300 yıllık şifreyi çözdüler!

Dünyanın en yaşlı mumyasının DNA şifresi çözüldü, şimdi hayattaki akrabaları aranıyor!

14:50 | 02 Ağustos 2010
5.300 yıllık şifreyi çözdüler!
20 yıl önce Avusturya ve İtalya sınırında, eriyen bir Alp buzulunda bulunan buz adam Ötzi'nin  pelvis bölgesindeki bir kemikten alınan DNA örneğinin şifresini çözen uzmanlar, mumyanın gen haritasını çıkarmayı ve akrabalarını bulmayı planlıyor.
5 bin 300 yıl önce ölmüş olan Ötzi'nin kalıntıları İtalya Bolzano'da bir müzede sergileniyor. Bolzano'daki Iceman Enstitüsü'nün yöneticisi Dr. Albert Zink, Ötzi'nin DNA'sından elde edilen bilginin diyabet, hipertansiyon ve kanser gibi hastalıkların kalıtsal yönleri konusuna da ışık tutacağını söylüyor.

5.300 yıllık şifreyi çözdüler!

Gazeteport'un haberine göre, Zink, "Kanser ve diyabet gibi hastalıklarla bağlantılı olduğunu bildiğimiz
temel gen mutasyonları var ve Oetzi'nin bunları taşıyıp taşımadığını ya da bunların yakın dönemde mi ortaya
çıktığını görmek istiyoruz" diyor. Uzmanlar büyük keşfin gelecek yılki  20. yıl dönümünde Ötzi'nin yaşayan akrabalarını bulmayı umuyor.Ötzi, 19 Eylül 1991'de karın içinde bulunmuştu. Boyu1 metre 4 santimetre ve 58 kilogram ağırlığında olan Ötziöldüğünde yaklaşık olarak 45 yaşındaydı. Yıllar önce Ötzi ile 'uğraşan' altı kişinin ölümü üzerine mumyanın lanetli olduğu söylentisi yayılmıştı.

63 yaşındaki moleküler biyolog Tom Loy'un, 2005'te Ötzi ile ilgili kitabını tamamladıktan hemen sonra evinde ölü bulunmuştu. Ailesi, profesörün yıllardır bir kan hastalığından mustarip olduğunu, teşhisin Ötzi'nin bulunmasından sonra konulduğunu açıklasa da söylentiler aldı yürüdü. Loy'un ölümü, 53 yüzyıl sonra mezarında rahatsız edilen Ötzi'nin lanetiyle ilgili söylentileri alevlendirmişti. Ötzi'yi ilk gören 67 yaşındaki Alman turist Helmut Simon, bir yıl önce, aynı bölgede çığ altında kalarak ölmüştü.
Cesedi ilk inceleyen 55 yaşındaki arkeolog Konrad Spindler, nisan ayında, MS hastalığı nedeniyle hayatını yitirmişti. Ötzi'yi inceleyen adli tıp ekibinin başındaki 64 yaşındaki Rainer Henn, buz adamla ilgili bir seminere giderken trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Henn'i buz adamın yanına götüren 52 yaşındaki dağcı Kurt Fritz çığ altında kalarak ölmüştü. Ötzi'nin buzdan mezarını görüntüleyen 47 yaşındaki gazeteci Rainer Hoelzl beyin tümörü nedeniyle hayatını yitirmişti. /Alıntı:Milliyet




Dailynewsgeo. Blogger tarafından desteklenmektedir.